TBMM Başkanı Kurtulmuş: ‘Savaşlarda, dünyanın bir daha yerine koyamayacağı nice önemli eserler yok edildi’

Kuruluşunun 100. yılını kutlayan Milli Saraylar Başkanlığı, tarihi ve kültürel miras yönetimi alanındaki bir asırlık birikimini, sempozyum aracılığıyla dünya müzecilik sahnesine taşıyor.

Milli Saraylar Başkanlığı, Dolmabahçe, Topkapı ve Yıldız saraylarında “Milli Saraylar’ın Yüzyılı” isimli uluslararası sempozyumu 24-26 Kasım’da gerçekleşiyor.

Sempozyumda, 27 ülkeden 109 üst düzey yöneticinin katılacağı programda 95 bildiri sunulacak.

Sempozyumla birlikte Türkiye’nin saray mirasını yalnızca koruyan değil, aynı zamanda bilimsel, kültürel ve uluslararası ölçekte yeniden üreten ve dünyayla paylaşan bir aktör olduğu vurgulanması amaçlanıyor.

Milli Saraylar’ın 2018 yılında doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla başlayan yeni dönemde, Topkapı Sarayı, Yıldız Sarayı, Edirne Sarayı ve Ankara Palas gibi pek çok tarihi yapı tek çatı altında buluştu. Böylece Osmanlı saray mirası, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bütüncül bir yaklaşımla ele alınmaya başlandı. Sempozyum’un açılışında konuşan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş önemli mesajlar verdi.

TBMM Başkanı Kurtulmuş’un açıklamalarından öne çıkan satır başları şöyle; 

“Afganistan’daki iç savaşta, dünyanın bir daha yerine koyamayacağı nice önemli eserlerin yok edildiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Şu anda, Ukrayna’nın tarihi ve kültürel zenginliklerinin önemli bir kısmının yerle bir edildiğini ve bir daha yerine konulmasının mümkün olmadığını biliyoruz. Aynı şekilde, Suriye’deki iç savaşta fevkalade ciddi şekilde kültürel mirasın yok edildiğini ve bunların çoğunun yerine getirilmesinin mümkün olmadığını görüyoruz.

Çok somut bir şekilde, iki yılı aşkın bir süredir Gazze’de devam eden İsrail saldırıları, sadece insanları öldürmemiş; Gazze’de tarih, kültür ve medeniyet adına ne varsa hepsini yerle bir etmiştir. Gazze’de yok edilen camilerin, kiliselerin, tarihi mekanların ve kütüphanelerin bir daha nasıl yerine getirileceği şüphelidir.

Aynı şekilde, bir başka önemli mesele de, bu savaşlar ve iç çatışmalar sırasında bazı karanlık odakların, üzerlerine çullandıkları ülkelerin kültürel miraslarını nasıl kaçırdıkları ve bunları kirli bir pazara sürdükleridir. Suriye’de son 13 yıllık iç savaşta, Irak’taki çatışmalarda ve Afganistan’daki çatışmalarda kaçırılan kültürel zenginliklerin, birkaç yıl sonra herhangi bir müzede ortaya çıkması mukadderdir. Bundan çok çekmiş bir millet olarak, kültürel hırsızlığın da en az kültürel zenginliği ortaya çıkarmak isteyen çevreler kadar güçlü ve organize olduğunu ifade etmek isterim.

“BERGAMA VE TROYA’DAN KAÇIRILAN KADIN TACI: DÜNYADA EŞİ YOK”

Türkiye’nin sadece Troya ve Bergama müzelerinden kaçırılan eserlerin, Batı’daki bazı müzelerde bugün sergilendiğini görmek hepimizi üzmektedir. O müzeleri ziyaret ettiğimizde, isimlerini vermeyeyim, bir tanesinin fotoğrafını da çektim. Meclis başkanı olduğum için bir şey diyemediler, ama insanın içi cız ediyor. Bizim topraklarımıza ait bir Bergama’dan veya Troya’dan kaçırılan bir kadın tacının dünyada ikincisi yok. Bugünün imkânlarıyla dahi yapılamaz. Böyle bir tarihi eser maalesef başka bir ülkede sergilenmektedir.

Aynı şekilde, kendisi bir sanat tarihçisi ve arkeolog olan bir Alman arkeolog vasıtasıyla, Troya Müzesi’nin neredeyse tamamının gemilerle Avrupa’ya taşındığını gayet iyi biliyoruz. Bu kargaşaya ve sanat hırsızlığına hep birlikte mani olmamız gerekmektedir.

En son gördüğümüz gibi, en iyi korunduğunu zannettiğimiz müzelerden birinde, Louvre Müzesi’nde, dalga geçer gibi dünyanın gözünün içine bakarak, dünyanın en iyi korunduğu zannedilen bir müzeden fevkalade değerli bir tarihi eser kaçırıldı. Bu, tarihi eser hırsızlarının ne kadar büyük bir organizasyona sahip olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

TARİHİ ESERLERİN KORUNMASI VE GERİ İADESİ İÇİN ULUSLARARASI ÇAĞRI

İnşallah bundan sonra, tarihi eserlerin her birinin olduğu yerde korunması ve kaçırılmış, başka ülkelere taşınmış olanların da ait olduğu yerlere döndürülmesi için uluslararası camiaya çağrıda bulunmak ve bilimsel çalışmalar yapmak, bu konferans vesilesiyle bizlerin sorumluluğu olsun.

Bu tarihi mekânda, Osmanlı’nın son döneminin geçirildiği, Cumhuriyet’in ilk kuruluş dönemlerinin yaşandığı bu mekânda sizlerle birlikte olmaktan ve sizleri ağırlamaktan duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Ümit ediyorum ki, bu konferansın ve çalışmaların sonunda sanat tarihi, müzecilik ve milli saraylar alanında, tarihi nitelikte altyapı oluşturacak, fevkalade önemli sonuçlar elde edilsin.

Bir kez daha, Milli Saraylar Başkanımızın şahsında, Milli Saraylar Başkanlığımızda emeği geçen bütün arkadaşlarımızı tebrik ediyor, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyor ve hepinize en içten selam ve sevgilerimi sunuyorum.”

Author: admin